Elli haftalık bakiye ile yola devam ederken..

2023 yılının, küresel eko-politik planda; “gelişme dostu olmayan” bir hakim karakter ve belirleyici ana kulvar oluşturacağı üstünde güçlü mutabakat sağlandığı ortadadır. Sadece, beklentilerde genel kötümserlik dozu daha yüksek seviyelere taşınırken; gelişme sayıları aşağı yönlü güncellemelere mevzu edilmektedir. Nitekim, Dünya Bankası gelişme öngörüsü gerçekleşirse, küresel ekonominin 2009 (Mortgage Krizi) ve 2020’ den (Pandemi) sonrasında son otuz senenin en fena grafiğini çizeceği ortadadır. Dünya Bankası (IBRD) tarafınca tehlikeli sonuç faktörler olarak kayıta geçirilen “kalıcı enflasyon” ve “yüksek faiz oranları”, Rusya-Ukrayna savaşı ve yatırımlardaki düşüş dinamikleri ile etkileşim içine girerek, sözünü ettiğimiz sıkıntılı tabloyu ortaya çıkarmaktadır.
ABD’ deki enflasyon gidişatı bakımından ortaya çıkan 6,5 düzeyindeki manşet ve 5,7’ lik çekirdek güncel oranlarının, FED politikalarında değişim oluşturmayacağı ve faiz artışları temelinde “kuvvetli dolar sendromu” nun devam edeceği öngörülebilir. Federal Reserve Başkanı’ nın ağzından; “faiz artışına karşı yüksek supleks sahibi olduğu!” kaydedilen ABD ekonomisini yönetenlerin, ben-merkezcil yaklaşım ve konum edişlerini sürdürecekleri; dünyanın işini kolaylaştırmayacakları anlaşılmaktadır. Küresel planda ortaya çıkabilecek yeni “negatif şoklar” risk ve tehlikesinin ek olarak vurgulandığı bir orta derecede, Dünya Bankası Başkanı’ nın sarfettiği; “ kalkınma karşıtı kriz yoğunlaşıyor! ” ifadesine de dikkat çekmek gerekir.
Küresel ekonomik iklimde geçerli çetin şartların haricinde kalmanın mümkün olmadığı açıktır. Türkiye ekonomisine ilişkin 2023 yılı ekonomik gelişme tahmini de, yarım puanlık bir indirimle, %2,7 oranına düşürülmüştür. Yüksek enflasyon koşullarının geçerli olduğu bir konjoktürde ve öncelikli istihdam amaç ile politikaları gözönüne alındığında, öngörülen bu düzeyin yetersiz kalacağı öngörülebilir. Üstelik, geçen yıl için benimsenen senelik %5’ lik gelişme için dahi, son çeyrekteki oranın; %1.9’ un altına düşmemesi gerekmektedir. Avrupa pazarındaki gerileme ve resesyon konjonktürünün ortaya çıkması ile beraber, başta tekstil olmak suretiyle sipariş erteleme ve iptallerinin yol açmış olduğu düşüşler gerçekleşmeye adım atmıştır. İmalat endüstri üretiminde, Pandemi sonrası ilk gerileme yaşanmış olup, çeyreklik bazda gelişme oranları, geçen seneye gore üçte iki oranında düşmüştür. Geride bıraktığımız senenin son iki çeyreğinde, sırasıyla 1,3 ve 0,9 oranlarında bir endüstri üretimi artış hızı öngörülmektedir. Keza, hafta içinde açıklanan güncel TÜİK Dış Tecim Endekslerine gore, ülkemizin Dış Tecim Haddi’ nde, aşağı yönlü gidiş olduğu; ihracat birim değerimiz %6 artar iken, ithalat kıymetinin % 9,8’ lik bir düzeye ulaşmış olduğu hesaplanmaktadır. 2023 yılına endişeli giren ihracat sektörümüzün, başta, “hususi kur hesabı” olmak suretiyle bir takım taleplerini yüksek perdeden seslendirmeye başladıkları izlenmektedir.
2023 senesinde dünyada genel seçim takvimi işleyen ülke sayısı, Türkiye ve Nijerya olmak suretiyle bir tek iki adettir. Bu kapsamda, vakit ve zemine bağlı olmaksızın her daim devreye giren Seçim Ekonomisi ve takiben Seçim-Sonrası iktisat dönem ve koşulları geçerli olacaktır. Burada geçerli kaide; seçim öncesinde Reflesyonist / Serbestleştirici, seçimi takiben Sıkılaştırıcı karakteristiğe haiz konum ediş ve politikaların ön plana çıkmasıdır. Hafta içinde açıklanan 250 milyarlık ve değişik ondört kulvarda yapılandırılmış Kredi-Cansuyu Paketini de bu cümleden değerlendirilmek gerekir. Amaç dışı kullanıma fırsat vermeyecek şekilde incelikli ve detaylı bir çerçeve ile sunulan bu güncel açılım, netice itibarı ile “genişletici nitelik ve tesiri” üstünden, sıkılaştırıcı olması ihtiyaç duyulan enflasyon karşıtı politikalara ters ve ket vurur niteliktedir. Daralma-Gerileme konjonktürü öne çıkan bir küresel tabloda ve seçim ekonomisi dahilinde “cansuyu-hareket-bereket formülü” normal olarak ön plana çıkmaktadır. Sadece, enflasyonda yaşanmış olan baz tesirinin sağlamış olduğu görece iyileşme penceresinin açık tutularak, sürdürülebilir iyileştirme hedefini rafa kaldırmama zarureti de her daim hatırlanmalıdır.

Son Dakika Haberler